Almanya’ da gözler 26.09.2021 tarihinde gerçekleşecek olan seçimlerde. Bu seçimler sadece Almanları değil, Almanya’ da yaşayan Türkleri de direk olarak etkileyebilecek sonuçlara gebe.
Almanya da gerçekleşecek olan seçimlerde, Greens (Yeşiller), Die Linke (Sol Parti), SPD (Sosyal Demokrat Parti), gibi sol eğilimli partilerin ağırlıklı olacağı bir hükümet tablosu ihtimali üzerinde durulmakta.
Bu partilerin her biri, gelir vergisi oranlarını önemli ölçüde arttırmak ve daha önceki yıllarda çok tartışılan “varlık vergisini” yeniden hayat geçirmek isteklerini vurgulamaktalar.
Sol partilerin iktidara gelmesi halinde ülkeden göç etmeye hazır on binlerce yeni nesil girişimci ve varlıklı kesimi temsil eden insanlar var. Yeni nesil girişimciler ağırlıklı olarak dijital içerik üretimi, sosyal medya pazarlaması, bilgisayar programcılığı, online pazarlama gibi sektörleri temsil etmekte.
Çoğunluğu 30-40 yaş aralığında olan bu kesim, genel olarak internet üzerinden çalıştığı için, iklimsel olarak daha ılıman olan Vietnam, Tayland, Singapur gibi egzotik destinasyonlar ile birlikte, vergi oranlarını her kesim için sabitleyebilen Doğu Avrupa Ülkeleri veya gelir vergisi konusunda muafiyet sağlayan UAE, Monaco, Bahamas, Körfez Ülkeleri…vb ülkeleri tercih ediyor.
Federal Çalışma Dairesi Başkanı Detlef Scheele’ den gelen bir açıklama da tüm bu endişeleri doğrular nitelikte. Scheele önümüzdeki senelerde Almanya’ nın büyümesini frenleyecek en büyük etkenin “kalifiye eleman eksikliği” olacağına vurgu yapmakta.
Almanya’ ya AB ülkelerinden gelen nitelikli eleman oranının %25 azaldığına dikkat çeken Scheele, yakın bir tarihte bunun Alman Ekonomisinin güçsüzleşmesine neden olacağını açıkladı.
Girişimcilerin ve varlıklı kesimin göç etmeyi düşünmesinin altında önemli ölçüde getirilmek istenen “varlık vergisi” olmasına rağmen bu kişiler kendilerini, 1970’lerde ki İsveç’li zenginlerin hissettikleri gibi; haksızlığa uğramış, topluma kattıkları değerler göz ardı edilmiş ve dışlanmış olarak hissetmekteler. IKEA’ nın kurucusu Ingvar Kamprad o dönemlerde 1976 da İsveç’ ten, İsviçre’ ye göç eden bu insanlar arasındaydı.
1960 ların başında Doğu Almanya, çoğu serbest meslek sahibi ve girişimci olan göçmenlerin Doğu’ dan Batı’ya akışını engellemek için duvar inşa etmişti. Bugün Alman Hükümeti aynı hedefe ulaşmak için daha yüksek mali duvarlar inşa ediyor. Mevcut vergi kanununa göre, limited şirket sahibi veya bir şirkette hisse sahibi olan ve ülkeyi kalıcı olarak terk etmeye karar veren herkes, sermaye kazancı üzerinden yaklaşık %28,5 oranında vergi ödemek zorunda.
Alman Ekonomik Araştırma Enstitüsü (DIW), hükümete yaptığı öneride, genel vergi artışlarına ek olarak, nüfusun en tepedeki %1 lik kesimi için “varlık vergisi” getirmeyi teklif etti. Bu teklife göre net varlığı en az 2,5 milyon Euro olan herkesten varlık vergisi alınması öngörülmekteydi. DIW’ in yaptığı hesaplamalara göre bu gelir grubu 3,5 trilyon Euro’ luk bir varlığı temsil etmekte.
DIW ticari varlıklar için önemli bir vergi indirimine ve tavizlere izin verse de varlık vergisinin her yüzde puanı için devlete 10 milyar Euro’ dan fazla bir gelir yaratacağını öngörmekte.
Yani eğer varlık vergisi %10 olarak belirlenirse devlet 100 milyar Euro’ nun üzerinde, %20 olarak belirlenirse devlet 200 milyar Euro’ nun üzerinde bir vergi gelirine sahip olacak.
DIW tarafından sunulan öneride her bireyin varlıklarının değeri bir kez belirlenecek ve bu varlıklar üzerinden bir kez vergi alınacak. Varlıklı kişilerin ikametgâh değişikliği, varlıklarını yurtdışında yaşayan akrabalarına devretme, farklı yöntemler ile vergiden kaçmak gibi eğilimlerinin kendilerine yarar sağlamayacağını dile getiren DIW yetkilileri, yaptıkları açıklamada; bu verginin 15-20 yıla bölünmek kaydı ile vatandaşlardan tahsil edilmesinin planladığını dile getirdi.
Bir diğer taraftan son anketlere göre Almanya’ nın en güçlü partisi olarak görünün “Yeşiller”, Almanya’ daki vergilendirmenin artık vergi mukimliğine (bir kişinin fiili ikametgahı) bakılmaksızın, ABD de olduğu gibi vatandaşlığa dayalı olması konusunda ısrarcı. Böyle bir durumda kimsenin göç etmek ile vergiden kaçamayacağını, vatandaşların ancak ve ancak Alman tabiiyetinden çıkarak vergi yükümlülüklerini bertaraf edebileceklerini ifade etmekte.
SPD (Sosyal Demokrat Parti) ise “varlık vergisinin” zengini fakir yapmaktan ziyade, elde edilen zenginliğin vergilendirilmesinin gerekliliğini savunmakla birlikte, vergileri düşürmek kaydı ile iç tüketimi arttırma yaklaşımının geçmiş dönemde tutmadığını, “varlık vergisi” nin ticari yatırımları tetikleyerek ekonomiye olumlu bir katkı bile sağlayacağını belirtmekte.
Corona salgını, Almanya’da ve dünyanın başka yerlerinde mevcut eşitsizlikleri ortaya çıkardı ve hatta daha da kötüleştirdi. Büyük uluslararası gazetelerin başlıkları, pandeminin neden olduğu piyasa çalkantısının, süper zenginlerin daha da zenginleşmesine dolayısıyla ülkelerdeki zengin ve fakir arasındaki uçurumun daha da açıldığına vurgu yapmakta. Bu durum doğal olarak seçime giden ülkelerdeki siyasi partilerin kullandığı ve üzerine oy stratejileri geliştirdikleri bir argüman olarak kendini göstermekte.
Bu anlamda SPD seçim propagandasında; “Çok fazla servete sahip olanlar, devletimizin finansmanına daha fazla katkıda bulunmalıdır” diyerek, kendine daha az gelire sahip olan kesim arasında oy aramakta.
Sol Parti, 1 milyon Euro’ nun üzerindeki varlıklar (borçlar hariç) üzerinden %5’lik bir servet vergisi talep ediyor. Bunun yanında Şirketler ve ticari faaliyetler için gerekli varlıklar kapsamında da en az 5 milyon Euro muafiyet olması gerektiğini savunmakta. Parti, Corona kriziyle başa çıkmak için 2 milyon Euro’ nun üzerindeki net varlıklara servet vergisi uygulamak istiyor. Bu, yüzde 10’dan yüzde 30’a kademeli olarak yükselecek ve 20 yılda taksitler halinde ödenebilecek. Tahmini gelir: 20 yılda 310 milyar Euro.
Merkez Sağı temsil eden, CDU (Hristiyan Demokrat Birliği) ve FDA (Hür Demokrat Parti) böyle bir önlemin herkese yük olacağı, konutları daha pahalı hale getireceği ve istihdamı tehlikeye atacağı ve bunun büyüme ve refahı kesintiye uğratacağı argümanını öne sürerek, Sol Partilerin savunmakta olduğu varlık vergisini tamamen reddediyor.
Bir kez daha “süregelen ekonomik faaliyetlerin ve çıktılarının ülkeler içindeki siyasi seçimleri şekillendirdiğinin” örneğini gözlemleyeceğimiz Almanya Seçimleri, ekonomik sonuçları açısından Almanya’ da yaşayan Türk Vatandaşlarımızı da doğrudan ilgilendirmekte.
Benim görüşüm; seçimler sonunda Sol Partilerden oluşan bir koalisyon oluşması durumunda, özellikle pandemi döneminde, Alman Hükümeti tarafından yapılmış olan maddi desteklerin bir bölümünün, zenginler üzerinden geri alınması doğrultusunda kararlar üretileceği yönünde.