10 Haziran, yatırımcılar ve ekonomistler için büyük bir gündü. ABD hükümeti, Mayıs ayı için çok beklenen ve korkulan enflasyon rakamlarını açıkladı. Amerika Birleşik Devletleri’nin 1970’ler tarzı bir enflasyona doğru gittiğine inanlar için açıklanan enflasyon verileri yüksek idi.
Ancak açıklanan enflasyon rakamlarının parasal veya mali teşviklerle ilgili olmadığını düşünenlerin fikirlerini doğrulayacak çok sayıda veri mevcuttu.
Enflasyon raporu iki önemli şeye işaret etti:
Birincisi; veriler ışığında, ABD de nihai mal ve hizmetlere yönelik güçlü bir talebin olduğunu ve bunun da devam eden güçlü ekonomik büyümeyi teşvik ettiğini gösterdi. Bu etki enflasyon raporunun açıklanmasının ardından hisse senetlerindeki fiyat artışlarında da kendini gösterdi.
İkincisi; açıklanan rapor, devlet tarafından yapılan maddi destekler ile ilişkisi bulunmayan fiyat artışlarını ortaya çıkardı ki, bunlar zamanla ortadan kalkacak olan geçici tedarik zinciri ve istihdam sorunlarıyla yakından ilgiliydi.
Bu görünüm tahvil getirilerinde düşüşü beraberinde getirdi.
Özetle; enflasyon raporu yatırımcıları şok etmedi ve kendilerinin, FED’ in, enflasyonun bir sorun haline gelmeyeceği görüşüne ikna olmalarına sebep oldu.
Rakamlara baktığımızda, tüketici fiyat endeksi (TÜFE) Mayıs ayında bir önceki yıla göre %5,0 artarak 2008’den bu yana en keskin artışı kaydetti. Bu kısmen, pandemi krizinin zirvesinde bir yıl önceki çok düşük bir rakamın baz etkisinden kaynaklanıyordu.
Ayrıca, TÜFE Nisan’dan Mayıs’a %0,6 artarak bir önceki aydaki %0,8’lik artışın altında kaldı. Bu, Ekim 2020’den bu yana aylık enflasyonun ilk yavaşlamasıydı ve fiyat baskısının azalabileceğini gösteriyordu.
Değişken gıda ve enerji fiyatları hariç tutulduğunda ortaya çıkan baz fiyatlar, bir önceki yıla göre %3,8 artarak 1992’den bu yana görülen en yüksek baz enflasyon oranına ulaştı. Baz fiyatlar Nisan’dan Mayıs’a %0,7 artarak bir önceki aydaki %0,9’luk artışın altında kaldı.
Ayrıntılara bakar isek, bazı fiyatlarda yüksek artışlar görülürken, diğerleri gayet normal seyretti. Örneğin, hane halkının mutfak harcamaları bir önceki yıla göre sadece %0,7 ve aylık bazda %0,4 arttı. Bu arada, dışarıda yapılan yiyecek içecek harcamaları bir önceki yıla göre %4,0 ve aylık bazda %0,6 arttı. Bu farklılık, yiyecek içecek endüstrisinin de uyum sağlamaya çalıştığı, tüketici davranışındaki değişiklikleri yansıtıyor. Hazır giyim sektöründe ise bir önceki yıla göre %5,6 ve aylık bazda %1.2 artışlar gözlemlendi.
Raporlanan enflasyonun önemli bir bölümünü oluşturan artışların başında ikinci el araba piyasası vardı. İkinci el araba fiyatları bir önceki yıla göre %29,7 ve bir önceki aya göre %7,3 arttı. Bu, toplam enflasyonun üçte birini oluşturmaktaydı. Araba kiralama maliyetleri, bir önceki yıla göre %109,8 arttı ve bir önceki aya göre %12,1 arttı. Yolcuların aniden tekrar yola çıkmasıyla, havayolu ücretleri bir önceki yıla göre %24,1 ve bir önceki aya göre %7,0 arttı. Otel fiyatları da benzer oranlarda yükseldi. Konut piyasasının patlamasıyla birlikte, nakliye ücretleri bir önceki yıla göre %16,2 arttı ve bir önceki aya göre %5,5 arttı.
Mesele şu ki, kısıtlamaların kaldırılması nedeniyle aniden yükselen endüstrilerde, işletmeler kapasitelerini arttırmaya ve işçileri yeniden işe almaya başladıkları için, talebi karşılamakta zorlandılar. İşletmelerdeki, tedarik zincirinin bozulması fiyatlara artış olarak yansıdı.
Farklı emtia fiyatlarına baktığımızda; bisiklet fiyatları bir önceki yıla göre %10,1 ve bir önceki aya göre %2,9 arttı. Beyaz eşya fiyatları da arttı. Buna rağmen bilgisayar fiyatları aynı oranda artış göstermedi. Mobil iletişim araçlarının fiyatları düşüş gösterdi.
Şu anda en büyük tehlike artan talepten ziyade, tedarik ve istihdam zorluğu olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle de işletmelerin tüketicilere arzu ettikleri mal ve hizmetleri tedarik etmek için karşı karşıya kaldıkları istihdam konusu büyük bir sorun.
Artan istihdam talebi karşısında işçi ücretleri artış gösterse de bir ücret-fiyat sarmalı ortaya çıkarsa, o zaman daha kalıcı bir enflasyondan söz etmek mümkün. Böyle bir durum, Federal Rezerv açısından bakıldığında, para politikalarında önemli bir değişikliğin düşünüleceği nokta olacaktır.
İşçi ücretlerinin sektörel bazda artışının kaynaklarından biri de işçilerin işgücüne geri dönme konusundaki isteksizliğidir. İşletmelerin insanları çalışmaya zorlamak için daha fazla ödeme yapma gerekliliği, ister istemez tüketicilere daha yüksek fiyatlar şeklinde yansıyor.
Bu gelişmeler milli gelir dağılımının işletme kârlarından, işçi ücretlerine doğru kayacağı anlamına mı geliyor? Bu dağılım, geçtiğimiz yarım yüzyılda keskin bir şekilde kârlara doğru kaymıştır, bu nedenle, istihdamın kıtlaşmasına yol açan demografik ve yapısal değişiklikler tarafından körüklenen aksi yönde gelişecek bir gelir dağılımı görmek tamamen şaşırtıcı olmayacaktır.
Fed şimdilik, yükselen enflasyonun yakın zamanda ortadan kalkacak bir unsur olduğunda ısrarcı. Yakın bir zamanda işgücünde önemli bir artış olacağını, öğrencilerin tam zamanlı olarak okula başlayacağını, işsizlik yardımlarının son bulacağını, virüsün artık bir tehdit olmayacağını tüm bu gelişmelerinde enflasyonu düşüreceğini savunmakta.
İş dünyası liderleri ve yatırımcılar enflasyona neden farklı bakıyorlar?
ABD ekonomisindeki en büyük çıkmaz iş dünyasının liderlerinin enflasyona ilişkin yorumları ile yatırımcıların davranışları arasındaki keskin ayrılıktır.
Toplumda 1970’ler tarzı enflasyonun gelişiyle ilgili sürekli bir korku gözlenmekte. Fiyat artışlarına yol açan istihdam kıtlığı ve girdi maliyetlerinin artışı, tüketicileri yüksek fiyatlar ile karşı karşıya getirmekte. İleri yaşta olanlar 1970’lerden beri böyle bir durum ile karşı karşıya kalmadıklarını ifade ederek, Nisan ve Mayıs aylarındaki TÜFE rakamlarının; mali harcamaların ve süregelen sıkı para politikasını gevşetme biçiminde ortaya çıkan devasa devlet yardımlarının, ABD ekonomisini aşırı ısıttığını düşünüyorlar.
Tahvil piyasası yatırımcıları ise yukarıdaki argümanı desteklememekte. Tahvil getirilerinin son zamanlarda düştüğünü bunun da yüksek enflasyon ile tutarlı olmadığını iddia ediyorlar. Tahvil getirilerinin; enflasyon beklentisi, tahvil piyasalarındaki arz ve talep koşulları ve risk algıları ile şekillendiğini savunan yatırımcılar, FED in tahvil satın almaya devam ettiğini ve bunun talebi arttırdığını ve tahvil getirilerini baskıladığını savunuyorlar.
Yatırımcılar, tüketici fiyat enflasyonunun önümüzdeki 10 yıl içinde yıllık ortalama %2,36’ya ulaşmasını bekliyor, bu FED in hedefinden sadece biraz daha yüksek. Keza yatırımcılar önümüzdeki beş yılda enflasyonun önümüzdeki 10 yıldan daha yüksek olmasını bekliyor. Bu, FED gibi yatırımcıların enflasyonda geçici bir artış ve ardından enflasyon oranında bir düşüş beklediğini gösteriyor. Diğer bir deyişle, yatırımcıların enflasyonun kontrolden çıkması konusunda endişeleri olmadığı açık.
Tabii yatırımcıların buna inanması bunun gerçekleşeceği anlamına gelmiyor. Ekonomistler gibi yatırımcılar da yanılıyor olabilirler. Her halükârda, enflasyon sorunlu hale gelirse, merkez bankaları muhtemelen gidişatı tersine çevirecek ve para politikasını sıkılaştıracaktır. Bu muhtemelen ekonomik toparlanmayı baskılayacaktır. Eleştirmenler, FED’ in çok geç hareket etmesi durumunda enflasyonu bastırmanın zor olacağını iddia ediyorlar.
Yellen; biraz enflasyonun kötü bir şey olmadığını söylüyor
ABD Hazine Bakanı Yellen, çok daha yüksek enflasyon olasılığına ilişkin hararetli tartışmaların ortasında iki önemli bakış açısı sundu.
İlk olarak, Biden yönetimi tarafından talep edilen yaklaşık 4 trilyon ABD Doları tutarındaki ek harcamanın enflasyonist olmayacağını çünkü bunun on yıla yayılacağını ve yıllık bazda ekonominin büyüklüğüne kıyasla o kadar büyük olmadığını ifade etti. Ancak, üretkenliği ve işgücüne katılımı artırarak büyümeye fayda sağlamanın gerekliliği konusunda da vurgu yaptı.
İkincisi, enflasyon ve faiz oranlarında bir artışın aslında memnuniyetle karşılandığını söyledi. “Biraz daha yüksek bir faiz ortamına sahip olsaydık, bu aslında toplumun bakış açısı ve FED’in bakış açısı için bir artı olurdu” dedi. Son on yılda ABD’li politika yapıcıların enflasyonu ve borçlanma maliyetlerini artırmak için -başarısız bir şekilde- mücadele ettiğini kaydetti. Mevcut politika enflasyonu artırırsa, “bu kötü bir şey değil, bu iyi bir şey” dedi. Bir röportajda, 2008-09’daki son durgunluktan sonra FED’in enflasyonun yükselmesini beklediğini ve bunun asla gerçekleşmediğini hatırlattı. Pek çok ekonomist, bir miktar enflasyonun ticaretin çarklarını yağlamaya yardımcı olduğuna inanıyor. Ayrıca sıfırın önemli ölçüde üzerinde olan faiz oranları, işletmeleri daha iyi yatırım tercihleri yapmaya teşvik ediyor. Yapay olarak düşük borçlanma maliyetleri sermaye tahsisini bozuyor.
Yellen’ın yorumları Federal Rezerv’in düşüncesiyle uyumlu olabilir. Ancak FED liderleri, finansal piyasaları bozma korkusuyla Yellen’ın söylediklerini söyleyemiyorlar. Normalde, FED bu tür konularda Hazine Bakanı’nın görüşünü almamayı tercih eder ancak, Yellen’ın bir zamanlar FED’e liderlik ettiği ve FED Başkanı Powell ile yakın bir ilişki sürdürdüğü göz önüne alındığında, bu sefer bir istisna söz konusu.