——– PARAKULE.COM ——–
Ekonomik büyümenin gerçekleşmesindeki üretim faktörleri veya teknoloji gibi unsurların ne derece etkin olduğunu ölçmeye çalışan araştırmalardan, nedensellik kurgularına varıncaya dek yoğun bir litartür bulunuyor. Yazı içeriğinde yoğun teorik çözümlemelerden ziyade, ekonomik büyümenin oluşumuna ve tanımlamalarına ağırlık verip konuyu daha anlaşılır kılma amacındayım…
Klasik tanımıyla, yüzdelik oran şeklinde ölçülen Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın (GSYH) bir önceki yıla göre artışına, “ekonomik büyüme” diyoruz. Ancak, elbette ki bu tanım da iktisatçı olmayanlar için zihinlerde farklı soruları uyaracaktır. Açık biçimde kısaca, belirli bir ülkenin sınırları dahilinde, genellikle bir ylı içeren belirli bir dönemde, üretilen mal ile hizmetlerin miktar olarak artışını, “ekonomik büyüme” olarak tanımlıyoruz. Türkiye için büyüme tahmin ve hesaplamaları da ülkenin istatistik kurumu (TÜİK) vasıtasıyla gerçekleşiyor. Nominal büyümeden, reel büyümeye, zincirleme hacim endeksinden (Laspeyres Endeksi) farklı yöntemlerde hesaplamalara varıncaya değin karmaşık görünen konuların bir “sır” olarak nitlenmesine de şaşırmamak gerekiyor. Her biri ayrı yazıların konusu olabilecek bu kavramları pas geçerek, “üretim artışı” üzerinde durmayı tercih ediyorum.
Ülkelere göre mal ve hizmet üretim yelpazesinin farklı oluşunu coğrafya, bilim kültürü, tarih ve eğitim gibi çok farklı nedenlere bağlayabilmek mümkündür. Ancak,üretimin yıldan yıla artışına değişik etkenlerin neden olduğunu biliyoruz. Genellikle ekonomik büyümenin eksik veya tam istihdam koşullarında nasıl (?) yükselen bir performans gösterebildiği konuları da yine sıkça tartışılan, büyüme modellerine ve ileri mikro teknikleriyle yapılan üretim fonksiyonları temelli araştırmalara konu olabiliyor. Aslında,üretimdeki artışın başat nedeni altında, nüfusun hızla çoğalışı ile tüketim olanaklarının sürekli biçimde genişlemesinin yattığı düşünülmekte. Bu yaklaşımı tek doğru kabul edersek de bu kez, nüfusu artsa da negatif veya durağan ekonomik büyüme durumlarına giren ülkeleri göz ardı ederek genelleme yapmamız eleştirilebilir. Sözü fazla dolandırmadan, ekonomi eksik istihdamdayken, mevcut kotaların kalkışıyla veya kur değişimi vb. avantaj sağlayıcı gelişmelerle ülkelere yönelen dış talep sonucu, ihracata dönük üretim artışları da yaşanabiliyor. Ayrıca, üretim faktörlerindeki keşif ve iyileşmeler gibi yeni doğal kaynakların bulunması da keza aynı olumlu etkileri yaratabiliyor. Sanayi devrimleriyle birlikte sürekli andığımız teknolojik yenilikler ve yeni üretim biçimleriyle varolan ürünlerin pazarlarda yer bulması da tam istihdamda bile üretim artışı olabileceğini gözler önüne serebiliyor. Peki ekonomik büyümenin doğru ve sürdürlebilir bir biçimi var mıdır? Bu soruna da politika yapıcı ve teorisyenlerin çok farklı yaklaşımlar sundukları bir dünyada yaşıyoruz…
Zaman içerisinde ilk ve ortaçağlarda yaşanılan savaşlar ile ganimet elde etme güdümünde sağlanan ve ülkenin görece zenginliğini arttırdığı düşünülen gelişme modellerinin hızlıca terk edilmesi gerektiği, bunun yerine yaratıcı yıkımla yeni üretim biçimleri ile somut/sanal çok zengin türlerdeki mal ile hizmetlerin üretimi çağında olduğumuzu hatırlamakta fayda var. Hızlı nüfus artışının da yol acabileceği kaynak mücadelesini perçinleyen, fiziki yıkım, can kaybı ve çatışmalara dayalı büyüme politikaları yerine, insanlığın çevre ve gelecekle ilişkilerini, gereksinimler özelinde çözümleyebilecek, farklı üretim modellerine geçişin, ortak medeni değerlerin korunmasının bir gereği olduğunu da ekleyelim.
Prof. Dr. Ahmet ATAKİŞİ (Trakya Üniverstiesi Öğretim Üyesi)
——– ——–
Parakule web sitesinde, abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen tıklayın.
GÜNÜN MANŞETLERİ