Bugün çatırdayan ve hala yeni bir dengeye oturmayan en son düzenin temelleri Bretton Woods’da atıldı. Galiplerin çıkarları doğrultusunda oluşturulan Bretton Woods düzeni, oluşturulduğu 1944 yılından bu yana varlığını tüm eleştirilere rağmen sürdürüyor.
Küreselleşme 3.0, Bretton Woods sistemini de sallıyor
Günümüzde ülkeler, insanlar ve toplumlar yeni bir fenomen olmayan küreselleşme sayesinde daha da iç içe geçmiş durumda ve bu hali durdurabilecek bir güç şu anda ortada yok. Artık nesneler de insanlar da sistemler de birbiri ile irtibatlı ve birbirine dayanarak ayakta kalabiliyor.
Oysa küreselleşme denilen olgu yeni bir kavram değil. Binlerce yıl evvel ipek yolu kervanlarının geçtiği yollar üzerindeki eski ikmal hatları, trenlerle ve otoyol ağları ile tekrar canlandırılıyor. Küreselleşme konusunda bir başka yazıyı ParaKule okurları için daha kapsamlı bir şekilde ele alacağımız için bu mevzuyu şimdilik burada noktalayalım.
Küreselleşme sayesinde toplumlar ve sistemler o kadar entegre olmuş durumdalar ki bunu Rusya’ya uygulanan yaptırımlardan daha iyi anlayabiliyoruz. Rusya ile yapılan ticarette hiçbir elektronik yöntem çalışmadığından sistem artık çökme noktasına gelmiş. Rusya bu durumu aşmak için ruble dışında para kabul etmeyeceğini söylese de bu yaklaşım sadece bir pansuman tedbiri.
Rusya’nın içine düştüğü duruma düşmemek için de dünyadan tamamen soyutlanmış izole bir ülke olmanız gerekir ki bu da ülkeleri Kuzey Kore gibi bir ülkeye döndürür.
Rusya durup dururken bu yaptırımlara maruz kalmadı elbette. Avrupa’nın göbeğinde bir ülkeyi tüm uluslararası hukuku ayaklar altına alarak işgal etti. Halbuki Rusya, BM Güvenlik Konseyi daimî üyesi bir ülke olarak, ülkelerin egemenliklerini ve sınırlarını garanti altına almayı taahhüt eden beş ana ülkeden biriydi.
Pekiyi Irak’ta, Afganistan’da ve Libya’da uluslararası hukuku hiçe sayarak bu ülkeleri işgale kalkan ABD ve Batılı ülkelere ne demek gerekir?
Rusya’dan daha mı az ellerinde kan ve gözyaşı var?
Tereddütsüz hayır…
Bu yazının amacı bir nev’i ‘ya bunlara ne diyeceksiniz-whataboutizm’ tadında bir konuyu gündeme getirmek olmadığı için daha da detaya girmeyeceğim.
Sormamız gereken hatta her fırsat buldukça sormamız gereken sual şu: ‘Ya Türkiye uluslararası hukuka uygun bir şekilde Mavi Vatan’da hakkını aramaya devam ediyor diye ya da Lozan ve Paris Anlaşmalarından kaynaklanan meşru haklarını takip ediyor diye Batı’nın aşiretçi kafasının yaptırımlarına ve izolasyonlarına maruz kalırsa?’
O zaman sadece birkaç ülkenin elinde olan bu yaptırım sistematiğinden mutlaka kurtulmak gerekir.
Ama nasıl?
İstediğinde bankalarınıza ceza kesen, istediğinde sizi bankacılık siteminden çıkartan, bankalarındaki paranıza el koyan, ödeme yaptığınız uçağı da parasını da vermeyen bir düzen, çağdaş bir eşkıya düzeni halini almıştır.
En son ABD Başkanı Biden, imzaladığı kararnameyle Afganistan Merkez Bankasının dondurulmuş 7 milyar dolarının tamamının kullanıma açılmasını ve bu paranın 3,5 milyar dolarlık kısmının insani yardım temelinde doğrudan Afgan halkına aktarılmasına, diğer yarısının da 11 Eylül saldırısının kurbanlarına verilmesine ve hukuki süreçlerde kullanılmasına karar verdi.
Alınan bu kararlar ile Afgan halkı daha da fakirliğe ve açlığa mahkûm edildi. Ukrayna’lı annelerin gözyaşlarına verilen değer, Afgan analarına verilmediğinden ilaç ve gıda sıkıntısından mütevellit Afgan çocukları analarının ellerinden kayıp gidiyor.
O zaman duygusal tepkiler vermekten kurtulup bir an evvel ne yapılmalı sorusunun cevabı aranmalıdır. Kuşkusuz alınacak alternatif tedbirler bir ülkenin tek başına yapabileceği bir şey değil. Kurulu mevcut sistem tarafından köşeye sıkıştırılan ülkelerin, en azından bazı konularda yeni bir sistem geliştirmeleri şart olmuştur.
Dijital para, yerli para birimi ile ticaret ve altın
İlk akla gelen merkezi otoritelerin direkt kontrolünden olmayan dijital paralar ve altın gibi uluslararası değeri olan ticaret unsurları oluyor. Bir diğer konuda ülkelerin kendi para birimleri üzerinden ticaret yapmaları.
Ayrıca bu düzenin içinde bile kalınsa, daha şimdiden ‘bir yaptırımlar serisi ile karşı karşıya kalındığında alternatifimiz neler ve hangi ülkeler olmalı?’ sorularının cevapları üzerine şimdiden kafa yormalıyız.
İhracatta çeşitlilik
Türkiye ihracatında Batı’nın payını muhafaza eden, hatta daha da geliştiren faaliyetlerinin yanı sıra yeni ihracat pazarları oluşturarak salt Batı ile ticaret yapan bir ülke olmanın kırılganlığından kurtulmalıdır. Afrika ile son zamanlarda geliştirilen ticaret seferberliğini bu açıdan çok değerli buluyorum. Bu ticaret hamlelerine Güney Doğu Asya ve Güney Amerika ülkeleri de eklemlenmeli.
Tarım, Hayvancılık ve Enerji
Tarım, hayvancılık ve enerji konularında kendi kendine yeterli olabilme siyaseti, iktidarın da muhalefetin de siyasetinin bir parçası olmalıdır. Türkiye sulanan alanlarının yüz ölçümünü son 40 yıl içinde arttırmışsa da burada daha alınacak çok mesafe olduğu da bilinen bir hakikattir.
Keza yine hayvan sayılarında son 20 yıl içinde kayda değer artışlar yaşanmışsa da hayvancılığın hala yapısal sorunlar yaşadığı ülke coğrafyasında bizzat şahit olduğumuz bir konudur.
Türkiye son yirmi yılda 17 bin MW olan kurulu gücünü 100 bin MW kurulu güce ulaştırmıştır. Lakin hala enerjimizin yaklaşık yüzde kırkı yerli olmayan kaynaklar üzerinden sağlanmaktadır. Türkiye’nin Karadeniz Tuna sahasında bulduğu doğalgazın ülkeye ulaşması sayesinde ve yeni oluşturulacak yenilenebilir enerji kaynakları sayesinde enerjide yerli ve millilik oranı daha da artacaktır.
Dünyanın nasıl bir enerji açmazı ile karşı karşıya kaldığını cebimizde hissettiğimiz şu günlerde, sanırım enerji konusunda milli ve yerli olmanın nasıl önemli olduğunu anlatmaya gerek yok.
Savunma Sanayii
Savunma Sanayii konusu Batı’nın 1800’lü yıllardan bu yana üzerinde hassasiyet ve kıskançlıkla ile durduğu bir konudur. Türkiye’nin bu alanda aldığı mesafe Batı tarafından pür dikkat izlenmektedir. Her ne kadar Batı’da lehimize yapılan haberler bizlerin gururunu okşasa da aynı zamanda ürkütmelidir de. Sanırım son yüzyıl içinde bu alanda öncü rolü oynayan milli kahramanlarımızın başına nelerin geldiği hepimizin malumu. O yüzden bu konu da sadece iktidarın sahiplendiği bir konu olmaktan çıkmalı muhalefetin de bu konudaki siyasetlerinin ne olacağını daha şimdiden net ibareler ile ağızlarından duymalıyız.